23 Nisan 2025 14:20

Deprem önlemi için tek adım atmadı, her adım rant

Eski bakan Özhaseki, İstanbul depremi için yapılabilecek ne varsa yaptıklarını söylemişti. İstanbul’da olası bir depreme karşı nasıl hazırlanılmalı, iktidar ne yapıyor?

Deprem önlemi için tek adım atmadı, her adım rant

Fotoğraf: DHA

Özlem Songül Abayoğlu 


İstanbul — İstanbul için bilim insanları her geçen gün yaklaşan, yıkıcı bir deprem için sık sık uyarı yapıyor. Geçtiğimiz yıl açıklama yapan eski Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki ise bilim insanlarının İstanbul depremine dair uyarılarına ilişkin konuştu.

Özhaseki, “Bilim adamlarının durmadan tekrarladığı, İstanbul açıklarında bekleyen bir deprem tehdidi var ve o depremden etkilenecek illerimizin durumu, orada meydana gelebilecek hasarlar için önceden yapabileceğimiz ne varsa onu yapmaya çalışıyoruz” dedi. Peki İstanbul’da gerçekleşebilecek bir depreme karşı iktidar nasıl hazırlanıyor, depreme dair gerçek ve nitelikli bir hazırlık nasıl olur, bugün İstanbul’un durumu ne?

Depreme hazırlık nasıl olmalı?

Depreme nasıl bir hazırlık yapılması konusunda bilim insanlarının ilk dikkat çektiği husus belediyelerin mikro bölgelendirme çalışmalarının olması gerektiği. Mikro bölgelendirme çalışması, bir ilin ayrıntılı jeolojik çalışmasıdır. Nerede yerleşim kurulacağı, bu yerleşimin nasıl planlanacağı gibi en ufak ayrıntısına kadar planlanmış bir çalışma olması gerektiği vurgulanıyor. Bunun yanı sıra meslek odaları ve bilim insanlarının belirttikleri depreme hazırlıkta gözetilmesi gereken hususlar şöyle:

  • İmar barışı ile daha da sağlıksız hale gelen, yıkılmak için depreme dahi ihtiyaç duymayan yapı stoklarının tamamıyla tespit edilmesi ve aciliyet arz eden bölgelerin dönüşüme tabi tutulması gerekli. Oy ve rant uğruna yeni imar barışları gündeme getirilmemeli.
  • İnsan merkezli, ilgili meslek odaları, yerel yönetimler ve halkın katılımı ile stratejiler gerçekleştirilmeli.
  • Mevcut yapı stoku iyileştirilmeli, onarılmalı ve güçlendirilmeli, yeni yapılacak olan yapılar, bilimin, tekniğin ve mühendisliğin ortaya koyduğu ilkelere göre üretilmeli.
  • Yeni yapılan ve yapılacak yapıların yeterli ölçüde mühendislik hizmeti alması ve denetlenmesi zorunlu olmalı.
  • Yerel yönetimlerin jeolojik-jeoteknik etüt birimleri kurmalı, jeoloji mühendisleri yapı denetim sistemi içinde yer almalı.
  • Ruhsatlarda mühendis ve mimarların imzası olmalı, ruhsat projeleri odaların denetimine bağlı olmalı.
  • Mevcut Yapı Denetim Yasası’nın öngördüğü, ticari yanı ağır basan yapı denetim şirketi modeli yerine; uzmanlık niteliği olan yapı denetçilerinin etkinliğine dayalı, meslek odalarının sürece etkin katılımını sağlayacak yeni bir planlama, tasarım, üretim ve denetim süreci modeli benimsenmeli.
  • Bütün kamu yapıları yasa kapsamına alınmalı, TOKİ, KİPTAŞ vb. kuruluşların inşaatlarının denetimi yeni yapı denetim sistemine dahil edilmeli
  • Sağlıklı ve güvenli yapılar üretilebilmesi için hazırlanacak imar planlarında yer seçimleri doğru yapılmalı (jeolojik yönden sakıncalı alanların belirlenmesi heyelan, fay, sıvılaşma vb.), jeolojik koşullar ortaya konmalı, yapının oturduğu zeminlerin parsel bazında jeolojik-jeoteknik özellikleri belirlenmeli ve buna uygun projeler üretilmeli.
  •  Enerji ve haberleşme sektörlerinde özelleştirmeler sonrasında ortaya çıkan dağınıklık ve plansızlık, toplumsal gereksinimler ve zorunluluklar çerçevesinden yeniden organize edilmeli ve ivedi olarak yeniden kamusallaştırılmalı.

Afet toplanma alanları stadyum büyüklüğünde olmalı

İstanbul’da deprem toplanma alanlarının yeterli olmadığı uzmanlar tarafından sık sık dile getirilen bir durum. Deprem toplanma alanlarının sayısı ile birlikte niteliği de önemli. Afet uzmanları özellikle deprem toplanma alanının niteliği için olması gerekenleri şöyle sıralıyor:

Afet toplanma alanları binlerce insana aynı anda yardım götürülebilecek, insanları transfer edebileceği şekilde planlanmış, sağlık ve diğer altyapı hizmetlerine yakın olmalı. Afet toplanma alanları konteynerler, hastaneler kurmaya uygun olmalı. Bunlar da en az bir stadyum büyüklüğünde olmalı.

Afet toplanma alanında plazalar

TMMOB’nin 28 Ocak 2020’de olası İstanbul depremine ilişkin raporunda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Doğal Afet Komisyonu verilerine göre kentteki 479 deprem toplanma alanının 77’ye düştüğü belirtildi. Acil toplanma alanlarında; Torun Center, Anthill, Starcity Outlet Center, Zaman gazetesi binası, Ağaoğlu My City, Meydan AVM, Onaltı Dokuz, Ora AVM, Forum İstanbul, Kiptaş Ünalan, DAP Royal Center, TOKİ Avrupa Konutları, Capacity AVM, Çınar Olimpia Park Sitesi, Selenium Plaza gibi yapılar olduğu belirtilmişti.

Acil ulaşım yolları üzerindeki parklanmalar ile ilgili yapılan çalışmalarda; İstanbul genelinde yaklaşık 622 bin kilometre acil ulaşım yolu ve ağının yaklaşık 71 bin 640 kilometresinin İSPARK tarafından otopark kullanıldığı tespit edilmiştir.

Toplanan vergilerle yapılar dönüştürülebilirdi

İstanbul’da seçim vaadi depreme dayanıklı bina olan iktidar, 22 yılda deprem vergileri ve ÖTV adı altında bugünkü değerle 15 trilyon lira topladı. Bu para depreme hazırlık için kullanılsaydı halkın cebinden tek kuruş çıkmadan İstanbul’daki riskli binalar 5 kez yenilenebilirdi.

1999 Gölcük depreminin ardından kalıcı hale getirilen özel iletişim vergisinin bugünkü parasal değeri 815 milyar lirayı, diğer bir deprem vergisi olan şans oyunları vergisinin bugünkü değeri ise 175 milyar lirayı aştı. 22 yılda toplanan tutara özel tüketim vergisi (ÖTV) de dahil edildiğinde elde edilen kaynaklarla depreme dayanıklı 6.8 milyon konut inşa edilebilirdi. İstanbul’da riskli konut sayısı ise 1.5 milyon. Türkiye’deki riskli konut sayısı ise 6.8 milyon.

Bunun karşısında geçtiğimiz günlerde Bakan Şimşek zorunlu afet sigortası uygulaması başlatacaklarını açıkladı. Bu sigortayla da halkın, canından önce “malını” güvenceye almak için halktan ücret istenecek.

Kentsel dönüşüm halkın malına konmaya dönüştü

İktidarın kentsel dönüşüm politikasının pratikteki yansıması ise emekçileri evlerinden sürgün edip, oraları ranta açmak üzerine kurulu. Tozkoparan’da, Fetihtepe’de, Tokatköy’de, Şahintepe’de ve İstanbul’un daha nice emekçi mahallelerinde kentsel dönüşüm adı altında emekçinin malına konuldu. Buralarda kentsel dönüşüm özel şirketler tarafından yapıldı. Bu doğrultuda, kentsel dönüşüm yapılacak alanın yarısına yakın metrekareye denk düşen alanı şirket alırken üzerine bir de halk borçlandırılıyor. Emekçilerin ödeyemeyeceği bu borçlara da yılda iki kere memur maaşına oranla zam geliyor. Emekçi evini teslim aldığında zaten ödeyemeyeceği bir borcun altına girmiş olmasının yanı sıra genellikle inşa edilen konutun aidatını bile ödeyebilecek maaş alamıyor. Böylece yeni yapılan evi satıp şehir merkezinin dışına, yine depreme dayanıksız, güvencesiz mahallelere taşınmak zorunda kalıyor.

Halk ya Anadolu'ya ya kentin dışına göç ettiriliyor

İstanbul açısından bu durumun gözle görülür örnekleri birçok kez tekrarlandı. Tozkoparan 21 Nisan 2020’de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bir anda afet bölgesi ilan edildi, Mehmet Nesih Özmen namıdiğer Küba Mahallesi ile birlikte. Mahalleli dava açtı ancak dava süreci devam ederken önce evlere ‘Boşaltın’ tebligatları gönderildi, ardından mahalle polis ablukasına alındı, elektrik, su ve doğal gazları kesildi. Bu süre zarfında halk birçok kez polis müdahalesine maruz kaldı.

Okmeydanı’ya bağlı Fetihtepe Mahallesi’nde ise AKP’li Beyoğlu Belediyesi ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı birlikte yürütülen kentsel dönüşüm projesi için polis eşliğinde mahalleye gelen ekipler, önce evlerin doğal gaz, elektrik ve su altyapılarını kesti. Mahalleli aylarca böyle yaşadı. Evlere koçbaşlarıyla girildi, itiraz eden, eylem yapan halk, çocuklar bile gözaltına alındı. Süreç içerisinde ya da mücadelenin sönümlenmesiyle birlikte bazı mahalleliler Anadolu’ya geri göç etti. Üstelik Fetihtepe için henüz proje bile tamamlanmış değildi. Mahalle halkının aklına kazınan ise Cumhurbaşkanının oğlu Bilal Erdoğan ve AKP’nin Beyoğlu Belediye Başkan Adayı Haydar Ali Yıldız’ın konuşması oldu. Mikrofonu açık kalan Yıldız, Bilal Erdoğan’a, “Bir-iki yer bina olarak aldık mı yeter bize” demişti.

Afet önlemlerinde sorumluluğu olan kurumlar lağvedildi

AKP’nin iktidara gelmesi ile birlikte “afet yönetimi” konusunda yavaş yavaş değişiklikler gözlemlenmeye başladı. O dönemde afetle ilgili sorumlulukları olan Kızılay, Sivil Savunma Teşkilatı (SST), Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), AKUT, Afet İşleri Genel Müdürlüğü, Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü ve dolaylı yollardan sorumluluğu olan Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) vardı. Ancak DPT 2011’de tek kararnameyle lağvedildi ve gerekçe “bürokratik vesayet” oldu.

SST ise 2009 tarihinde kapatılarak yetki ve sorumlulukları Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığına devredildi ve kurum doğru planlama yapılmadan kapatıldı. Kızılay’ın bugünkü durumuna bakacak olursak, parça parça şirketleşti. AKUT’a gelince. AKUT, 1996’da sivil toplum kuruluşu olarak kurulmuş, Türkiye’nin arama kurtarma konusunda ilk sivil toplum örgütüydü. 2016 yılında yönetimine el konuldu, kurucusu uzaklaştırıldı, AFAD’a bağlandı ve değersizleştirildi. Afet İşleri Genel Müdürlüğü ve Acil Durum Yönetimi Genel Müdürlüğü de AKUT gibi lağvedilerek, AFAD’a bağlandı.

Evrensel'i Takip Et